ALLAH BİZE YAKIN VE HER DAİM BİZİMLE BERABERDİR
“Kullarım, beni senden
sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok)yakınım. Bana dua edince,
dua edenin duasına cevap veririm. O halde doğru yolu bulmaları için benim
davetime uysunlar, bana iman etsinler.”
İnsan, Allah’a yakın olması ve Rabbini
hatırından çıkarmaması gerekirken, bazen şeytanın aldatması neticesinde Rabbi
ile arasına duvarlar girer, ümitsizliğe kapılır, Rabbinin huzuruna varmaya,
O’na el açıp yalvarmaya yüzünün olmadığını düşünür. Rabbinin artık onu
affetmeyeceğini ve dualarına cevap vermeyeceğini düşünür.
Bu, ne
kadar da yanlış bir düşünüştür! Hâlbuki Rabbimiz şöyle buyurmaktadır “Biz ise
ona (ölüm hâlindeki insana) sizden daha yakınız “Allah, kişi ile kalbi arasına
girer.”
Kulluğa sığmayan
davranışlarına rağmen, Rabbimiz yine kulunun dönüşünü bekliyor. O’na yakın
olmak, O’na dost olmak için araya bir aracı sokmaya gerek yok. Yeter ki
gönülden arzu edilsin ve niyetler samimi olsun. Rabbine direk ulaşamayacağını,
bunun için illa da aracıya gerek olduğunu söylemek, Allah ile kulları arasına
set çekmektir.
“Nasıl ki devlet başkanının
huzuruna çıkmak için randevu alabilecek aracıya ihtiyaç varsa, aciz ve günahkâr
bir kulun da Allah’a ulaşması için bir Allah dostuna ihtiyacı var” gibi bir
mantıkla hareket etmek son derece yanlıştır. Bütün bunları yüce Allah
reddediyor ve kullarına “yakınım” buyuruyor.
İslam inancı, “aracı olmadan Allah’a
ulaşılamaz” gibi mesnetsiz bir görüşü kabul etmez. Yüce Allah’a dua eden kişi,
duasının kabul edilmesi için acele etmeden ve O’nun kendine çok yakın olduğu
bilinciyle dua etmelidir. Allah onların dualarını kabul edeceği en uygun zamanı
onlardan iyi bilir. En önemli hususlardan birisi sağır birine işittirir gibi
dua edilmemelidir.
Ebû Musâ (r.a) anlatıyor:
“Peygamber (s.a.s) ile bir seferde idik. Tepeye çıkınca yüksek sesle tekbir
getirmeye başladık. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s); “Ey insanlar!
Nefislerinize karşı merhametli olun. Zira sizler, sağır veya gaip birisine dua
etmiyorsunuz” buyurdu.
Bazen kul sözle değil, hâliyle kendini Allah’a
arz eder, bu durum ihlas derecesine göre, bazen dualardan çok daha etkili olur
“Rabbinize alçak gönüllüce ve için için dua edin. Çünkü O, haddi aşanları
sevmez.” 6 Bu konuda Merhum Hamdi Yazır şunları söylemektedir: “ ‘Ben yakınım’
buyurulup ‘kullarım bana yakındır’ buyurulmaması da gayet anlamlıdır. Çünkü
kul, varlığı mümkün olduğundan, kul olması yönüyle yokluğun merkezinde ve
faniliğin en aşağı noktasındadır.
Bunun Hak Teâlâ’ya bizzat yaklaşması mümkün
değildir. Bu bakımdan yakınlık kul tarafından değil, Allah tarafındandır. Dua
eden kimsenin gönlü, Allah’tan başkasıyla meşgul olduğu müddetçe gerçekten dua
etmiş olmaz. Allah’tan başka şeylerin hepsinden uzak olduğu vakit de Hakk’ın
birliğinin marifetine dalar. Bu makamda kaldıkça kendi hakkını düşünme ve
insanlık nasibini talepten kaçınır, bütün vasıtalar kaldırılır ve o zaman
Allah’ın yakınlığı hâsıl olur.
Çünkü kul, kendi arzusuna
yönelik olduğu sürece Allah’a yaklaşamaz, o arzu engelleyici bir vasıta olur.
Bu kaldırıldığı zaman ise; ‘Ben işimi Allah’a
bırakıyorum. Şüphesiz ki Allah kullarını görür.’ âyetindeki havale, tam
bir samimiyetle ortaya çıkmış bulunur.
Göz, Hakk’ın gözü
olarak görür; kulak, Hakk’ın kulağı olarak işitir; kalp Hakk’ın aynası olarak
bilir, duyar, ister. O zaman milyonlarca sebeplerin, asırlarca zamanların
yapamadığı şeyler, Allah’ın dilemesi hükmüyle, ‘ol’ demekle oluverir.”
Şu ayeti kerime de Rabbimizin sürekli bizimle
beraber olduğunu ifade etmesi açısından son derece mühimdir
Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni, oraya
yükseleni bilir. Nerede olsanız, O sizinle beraberdir. Allah, bütün
yaptıklarını hakkıyla görendir.”
Allah, her zaman ve her yerde kulu ile
beraberdir. Onun yanında ve yakınındadır. Çünkü bütün zaman ve mekânlar, yer ve
gök O’nundur. O’nun bulunmadığı hiçbir yer yoktur. Yüce Allah her yerde bizimle
beraberdir. Nereye gidersek gidelim, O
bizi görür, işitir, duamızı duyar ve bize cevap verir.
Adını andığımızda bizi bilir.
Biz de O’nu biliriz. Her an Allah ile beraber olmanın mutluluğunu yaşarız.
O’nun adıyla girdiğimiz yerde bir korkumuz olmaz. O’nun izniyle girdikten,
adını andıktan ve koyduğu kurallara uyduktan sonra her yerde, kendimizi güven
içinde ve evimizdeymiş gibi hissederiz. Bu durum, bizi O’na biraz daha
yaklaştırmış ve sevdirmiş olur. Bunun belirtisini de, kendi içimizde bir huzur
ve mutluluk şeklinde duyarız. Kâinattaki bütün varlıklar, Allah’ın varlığını,
birliğini, büyüklüğünü anlatan bir kitap gibidir. İnsan, bu kitabı dikkatlice
okursa Allah’ı her yerde bulur. O’nun kudretini, azamet ve yüceliğini anlar. O,
her yerde isim ve sıfatlarıyla güç ve kuvvetiyle hâzır ve nâzırdır.
İmanın en mükemmeli, nerede olursak olalım,
Allah’ın bizimle beraber olduğunu bilmemizdir. Hiçbir şey O’nun bilgisinin dışında
değildir. Nereye gidersek gidelim belki insanlardan gizlenebiliriz. Ama
Allah’tan gizlenecek, O’na gizli kalacak hiçbir yer yoktur. O, her şeyi görür,
duyar ve bilir. Çünkü O her an bizimledir. İnsan, nerede ne söylerse söylesin
Allah konuşulanı duyar. Kur’an’da Üç kişi gizlice konuşmaz ki dördüncüleri O,
olmasın. Beş kişi gizlice konuşmaz ki altıncıları O, olmasın. Bundan daha az
yahut daha çok da olsalar, nerede olurlarsa olsunlar O, mutlaka onlarla
beraberdir.”10diye buyurulmaktadır. Allah her şeye şahittir. Bu şahitlik,
kullarının davranışlarını görmesi, bilmesi ve sözlerini duyması demektir. Allah
her yaptığımızdan ve hatta yapacaklarımızdan da haberdardır. İşte bu yakınlığı
her an hissedebilmek ne kadar güzel bir duygu ve düşüncedir. Böylesi güzel
düşünceye sahip mümin, büyük bir bahtiyarlığa kavuşmuş demektir. Yüce Allah’ın
kendisini gördüğünü, bildiğini ve her an yanında olduğunu bilen bir mümin,
Allah’ın hoşuna gitmeyeceği hiçbir işi yapamaz. Böyle insanlardan oluşan
toplumda huzur ve mutluluk olur. Allah’ın kendisiyle beraber olduğu, bütün hâl
ve hareketlerinde onu gözetlediğine dair taşıdığı inanç, kulu kötülük
işlemekten alıkoyar. Çünkü bu şuur onun vicdanının derinliklerinde kök
salmıştır. O bilir ki, zatını görmese de, sesini duymasa da her zaman Allah ile
beraberdir. Kulun, bütün hâllerini Allah’ın bildiği şuuruna sahip olması,
hareketlerinden haberdar olduğunu bilmesi, her zaman kendini kontrol altında
bulundurması demektir. Allah’ın bizim ile beraber olması, bir insan ile beraber
olması gibi değildir. O zaman Allah, yaratılanlara benzetilmiş olur. İnsanın en
temel meselesi Rabbini bilmek, O’nu bulmaktır. Allah insanı bunun için
yaratmıştır. Var oluş sırrı budur. Allah ile birliktelik şuuru ve O’nun bize
yakın olduğu bilinci; hiçbir davranışımızın O’na gizli olmadığını gösterir.
Allah’ın bizimle beraber olması demek; nerede olursanız olun O sizinle
beraberdir, size şah damarınızdan daha yakındır, dua ettiğinizde duanıza cevap
verir, sizin tutan eliniz, yürüyen ayağınız, gören gözünüz olur, demektir. Mücâdele,
58/7. Burada yeri gelmişken Allah’ın şah damarından
daha yakın olması meselesine değinmek istiyoruz.
Kur’an’da “And olsun, insanı
biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona
şahdamarından daha yakınız.” diye buyrulmaktadır.
Bundan kasıt nedir? “Yakın”
ve “uzak” ifadelerini duyduğumuzda, hemen hepimizin belleğinde onlarla ilgili
bir anlam canlanır. Bu tür ifadeler çoğunlukla zaman ve mekânla ilgili
kavramlar olarak zihin dünyamızı meşgul eder. Maddî olan ve bir mekânda yer
tutan varlıklar, birbirlerine göre yakında veya uzakta bulunurlar. Masanın bize
uzaklığı, yakınlığı gibi… Oysa insan zihninin tasavvur edebileceği her türlü
madde ve mekândan münezzeh olan yüce Rabbimiz, yarattığı varlıklara “habl-i verid/şahdamarından” benzetmesiyle kendi
nefislerinden daha yakın olduğunu ifade etmektedir. Habl-i
verid; insanın beynine kan taşıyan ve hayati önem taşıyan ana
damarlardır. Onların işlevsiz hâle gelmesi hâlinde, beyin fonksiyonlarını
tamamen kaybeder, hayat durur. Tabii ki bu mesaj, yakınlığın odağındaki varlık
olan insanadır. Bu itibarla habl-i veridsiz
yaşayamayan insanın, kendisini uzak hissettiği Rahman’dan yoksun olarak
yaşaması da düşünülemez. Aynı şekilde, geçmiş ve gelecek gibi kavramlara
yüklediğimiz anlamlarla ifade ettiğimiz zamandan da münezzeh olan Rabbimiz, her
bir varlığa onun nefsinden daha yakındır. Bu itibarla yakın ve uzak kavramları,
maddi ve manevi yönden bakış açımızın oturduğu zemin eve algı gücümüze göre
farklı anlamlar ifade etmektedir. Görülen o ki, Rahman ve Rahim olan Allah’ın,
yarattıklarına yakınlığı ve mahlûkatın ondan uzaklığı, zaman ve mekân
ölçüleriyle izah edilemez. Ayette yer alan “yakın olma”, mesafe ve mekânla bir
ilgi kurulduğunda bizleri yaratan yüce Rabbimiz ile ilintilendirilmesi
imkânsızdır. Allah’ın kuluna, onun hayatiyetinde çok önemli bir görevi yerine
getiren şahdamarından daha yakın oluşu, şüphesiz onun her türlü ihtiyaçlarını
bizzat görmesi, hücrelerindeki her türlü icraatı kudret ve ilmiyle yapması,
insana kendi nefsinden daha merhametli olması gibi manalar taşır. Kulun Allah’a
yaklaşması ise, onun razı olduğu bir kul olma vadisinde attığı adımlarla
yakından ilgilidir. Şüphesiz imanımızdaki güç, amelimizdeki ihlas ve samimiyet,
bizleri Mevlamıza yakınlaştıran temel vasıtalardır. İnancımıza göre bizleri
yoktan var eden yüce Rabbimiz, gizli-açık her türlü duygu ve eylemimizden
haberdardır. O, bizim kalbimizin derinliklerinde, dua ve niyaz, sevgi ve nefret,
kin ve haset adına gizlediklerimizi de açığa vurduğumuzu da çok iyi işitendir,
bilendir. Varlıkta ve darlıkta, sevinçte ve kederde, gece ve gündüzde O’na
yönelişimizden haberdardır. Açık bir ifadeyle O (c.c) , bizi bizden iyi
bilendir, bize bizden yakındır. O, Alîmdir, Basîrdir, Semîdir. Nitekim gönül
dostu büyük âşık Yunus Emre; “Sensin bize bizden yakın Görünmezsin hicap
nedir?” dizeleriyle, Rabbimizin bu yakınlığını dile getirmektedir. Sonuç olarak
ifade etmek gerekirse, insan aciz bir varlıktır. O zaman kendinin çok güçlü ve
kudretli olduğunu düşünür. Ancak hayatında karşılaştığı çoğu olay onun 11Kâf,
50/16. o kadar da güçlü bir varlık olmadığı hissini adeta ona haykırır ve ona
“sen muhtaç, aciz, sınırlı gücü ve kudreti olan bir varlıksın” der. İşte bu
noktada insan kendisine her dem yakın olan bir varlığa inanma, ona yönelme
ihtiyacı duyar. Kalabalıkların yalnızlığında, karanlıkların derinliğinde,
çaresizliğin insanı mahkûm ettiği anlarda, gönlün ve zihnin açmazlarında, Rabbe
dayanmaya, ona güvenmeye, kendini onun yanında hissetmeye muhtaç olur. İşte O
Yaratan, insanı yalnız bırakmadığını, ona ondan daha yakın olduğunu bildiriyor.
Bizler de bu inanç ve düşünceyle, asla yalnız olmadığımızı unutmayalım. Zira
Rabbimiz bize şah damarımızdan daha yakındır.
Bu yayınları beğenebilirsiniz